KRİZİN FATURASINI KRİZİ YARATANLAR ÖDESİN!

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, Türkiye’de son dönemde yaşanan ekonomik kriz ile ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

15 Ağustos 2018 tarihinde Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı konuştu. Sarı, Türkiye’de son dönemde yaşanan krize ilişkin, “Son bir haftada tanık olduğumuz şey bir iflas tablosudur. Kapitalizm küresel ölçekte yama tutmamakta, dünyanın her köşesinde kriz üstüne kriz yaratmaktadır.” dedi.

Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir haftaya yakın bir süredir Türkiye’deki tüm yurttaşların gözü kulağı kur tablolarında. Sokaktaki herkes Türk Lirası’nın gözümüz önünde değersizleşmesini konuşuyor. Bırakalım dövizi, cebinde ertesi haftayı çıkartacak parası olmayan on milyonlarca işçi ve emekçi bu tabloyu kaygıyla izliyor. Çünkü bu tablonun kendilerini yakından ilgilendirdiğinin farkındalar. Çünkü deneyimle sabit olduğu üzere bu tablo ezilenler-emekçiler için zamlarla beraber derinleşen  yoksulluk ve artan işsizlik demek.

Yaşanan iflas tablosudur! İflas eden rant ve talan ekonomisidir, sömürü düzenidir!

Son bir haftada tanık olduğumuz şey bir iflas tablosudur. Kapitalizm küresel ölçekte yama tutmamakta, dünyanın her köşesinde kriz üstüne kriz yaratmaktadır. Emperyalist güçler arasında giderek artan rekabet ve gerilimler kah ticaret savaşları ve krizler, kah sıcak savaşlar üretmektedir. Bugün Türkiye’de yaşanan gelişmeler bunlardan bağımsız değildir. Ama başka ülkelerde yaşandığından daha yakıcı biçimde yaşanmasının sebebi on yıllarca sürdürülen rant ve israf ekonomisidir.  AKP iktidarı ve tek adam rejiminin yürüttüğü sermaye politikalarıdır. Ardı arkası kesilmeyen siyasal krizler, herkesin patlak vermesini öngördüğü ekonomik krizi tetiklemiş, önlenemez hale getirmiştir. Yıllardır ranta, talana, yıkıma, savaşa, baskı ve zora dayalı bir ekonomiyi yürütenlerin yüzdürdüğü gemi önlenemez biçimde su almaktadır.  Bu anlamıyla iflas eden OHAL ve KHK’larla idare edilen, sermayeyi ihya edip milyonlarca insanı yoksulluk, güvencesizlik, düşük ücretler ve işsizlikle terbiye eden neoliberal talan ekonomisidir. Yıllardır emperyalist devletlerin, sermaye gruplarının, tekellerin talepleriyle ülkeyi uluslararası finans tekellerinin yağmasına açanların yarattığı bağımlılık ilişkileri iflas etmiştir. Dış borçlanmaya dayalı yağma, talan ve israf düzeni çökmektedir.

İflasın sorumluları emekçileri fedakârlığa çağırıyor!

 Üstelik bu iflasın esas sorumluları alışageldiğimiz biçimde, herkesin kanıksadığı bir pişkinlikle, sermayenin su üstünde kalması için yoksulları fedakârlığa davet etmektedirler. Apar topar ekrana çıkarılan İş Bankası Genel Müdürü “ülkenin sadece refahını mı paylaşacağız, zorlukları da paylaşmayı bilmemiz gerekiyor. Kamu vicdanı bunu gerektirir” diyebilmektedir. TÜSİAD ve TOBB yaptıkları açıklamada “Son dönemde karşılaştığımız finansal zorlukları milletimizle dayanışma içinde aşacağız” demektedir. Milyarlarca liralık vergi borcu bir çırpıda silinen Sabancılar Hazine Bakanı’nın müsameresine övgüler düzmektedir. Türkiye’de her dönem yaratılan zenginliğin kaymağını yiyen, ama belki de son 17 yıldır daha fazla semiren, refahı kendi aralarında paylaşanlar, yoksul işçi ve emekçileri derinleşen bir yoksulluğa mahkûm edenler, aynı “millet”ten olduklarını hatırladıkları yoksullardan dayanışma ve özveri beklemektedir.

Hepimiz aynı gemide miyiz?

İflasın siyasal sorumluları ise iflası “ekonomik bir savaş”, “milli bir dava” gibi sunmaya çalışmaktadır. Düne kadar milyarlarca dolarlık harcamalarını bütçede çerez parası olarak takdim edenler, örtülü ödenekleri bütçeyi yutanlar; “itibarda tasarruf olmaz” diyerek saray üstüne saray inşa eden, Reza Zarraflar’a plaket sunanlar yoksullara aza kanaat etmelerini vaaz etmektedir.. Rize’de Bayburt’ta konuşurken efelenenler, ABD ile görüşmek üzere muhatap bulamadıkları için Newyork Times’a makale yazıp, yıllarca ABD emperyalizmine nasıl hizmetler sunduklarını anlatmak zorunda kalmıştır. Yıllardır yoksulları makine dairesine tıkıp, konuşanı kürek mahkûmu haline getitirken kaptan kamarasında oturanlar, güvertede güneşlenenler “hepimiz aynı gemideyiz” hamasetine başvurmaya başlamıştır. Ama yalana karnımız tok.

İşveren örgütleri ile aynı kareye girmeye çalışıp, sermaye temsilcileri ne derse aynısını tekrarlayan sarı sendikaların maskeleri de bu süreçte yeniden düşmüştür. Kendilerine üye milyonlarca işçinin hakkını savunmak, eriyen ücretlerden bahsetmek, ek zam istemek bir yana sermaye politikalarına ve iktidara destek açıklamaları yapan ve hizaya geçen sendikaların sendika olmadığı da açığa çıkmıştır.

Faturayı Emekçiler Ödemeyecek!

Bu tablo işçiler, emekçiler için sürdürülebilir değildir. Düne kadar OHAL altında ücretleri aylar içerisinde eriyen milyonlarca insanın alım gücü sadece birkaç günde yüzde kırk oranında erimiştir. Sermaye kendi gemisini kurtarmaya çalışırken, daha şimdiden işten çıkardığı işçileri emekçileri azgınlaşan dalgaların arasına atmaya başlamıştır. Marketlerde, pazarlarda fiyat etiketleri şimdiden değişmeye başlamış, dün aldığınız bir ürünü ertesi gün aynı fiyattan bulamadığınız günler kapıya dayanmıştır.

İşçi sınıfı ve emekçiler, yani Türkiye’deki yurttaşların yüzde 99’u, yüzde 1’lik bir azınlığın oturduğu sofranın hesabını ödemeye razı değildir. İşçi sınıfı ve emekçiler çaresiz değildir! Bugün her zamankinden daha fazla örgütlenmeyeve birlikte mücadele etmeye ihtiyaç vardır. Çocuklarımızın geleceği, yaşadığımız ülkedeki milyonlarca insanın kaderi vereceğimiz mücadeleye, örgütlülüğümüze bağlıdır. Sendikalarımız, meslek odalarımız, kitle örgütlerimizde buluşmanın, örgütlenmenin tam vaktidir.

AKP iktidarı – “tek adam rejimi” yönetemiyor!

Krizin siyasal sorumluları, iktidar sahipleri yönetememektedirler. Ellerinde tüm yetkiyi toplamaları ve bir tek adam rejimi oluşturmaları da ekonomide sorunları çözmemiş, aksine derinleştirmiştir. Bu tablonun sorumluları istifa etmelidir. Bu krizin sonuçları ile emekçilerin baş edebilmesinin yegâne koşulu sermayeye can simidi sunan politikalar değil, emekçilerin taleplerini esas alan bir yaklaşımdır. AKP iktidarı  ise tam tersi biçimde, emeği bedel ödemeye çağırırken sermayeye yeni teşvikler ve vergi afları sunmaktadır.

Sermayenin saldırılarına karşı emekçilerin talepleri neler?

Toplu işten atmalar yasaklanmalı, kamu istihdamı artırılmalıdır. Başta asgari ücret olmak üzere ücretler reel enflasyon oranında arttırılmalıdır. Vergi sistemindeki adaletsizliğe son verilmeli ve başta temel tüketim malları olmak üzere dolaylı vergiler azaltılmalıdır. Rant, faiz ve sermaye gelirleri vergilendirilmeli, var olan vergileri artırılmalı, çeşitli sermaye çevrelerinin vergilerini neredeyse sıfırlayan kararlar iptal edilmelidir. Devletin başındakilerin, savurganca harcamaları, örtülü ödenek ve kanun dışı mali kaynak kullanımı derhal durdurulmalıdır.

Fiili ve meşru mücadele içinden gelen ve aynı anlayışla yoluna devam eden emekçiler faturayı krize yol açanların ödemesi için mücadelesini yükseltmekten geri durmayacaktır.

Tüm emek ve demokrasi güçlerini krizi yaratanların krizin faturasını emekçilere, ezilenlere çıkartma girişimlerine karşı hızla harekete geçmeye ve birlikte mücadeleye yürütmeye çağırıyoruz.”

KRİZİN FATURASINI EMEKÇİLER ÖDEMEYECEK!
KRİZİN FATURASINI KRİZİ YARATANLAR ÖDESİN!
ACİL DEMOKRASİ!

İZMİR EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ