KURUMLARDAN “YAĞMA POLİTİKALARIYLA MÜCADELE EDEN” BİR YEREL YÖNETİM ÇAĞRISI

Aralarında TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun da yer aldığı meslek ve emek örgütleri, 14 Aralık 2018 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek nasıl bir yerel yönetim ve yönetici istediklerini kamuoyuyla paylaştılar.

İzmir Barosu’nda düzenlenen basın toplantısında, DİSK Ege Bölge Temsilciliği, KESK İzmir Şubeler Platformu, TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, Mali Müşavirler ve Serbest Muhasebeciler Odası ve İzmir Dişhekimleri Odası tarafından yerel yönetim seçimlerine yönelik hazırlanan ortak metin kamuoyuyla paylaşıldı. Kurumlar adına toplantıda İzmir Barosu Genel Sekreteri Perihan Çağrışım Kayadelen konuştu. Yerel yönetim seçimlerine birkaç ay kala, meslek odaları ve emek örgütleri olarak “nasıl bir yerel yönetici, nasıl bir kent istiyoruz” sorusunun yanıtlanması gerektiğini ifade eden Kayadelen, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“Ülkemiz yerel yönetim seçimlerine giderken birçok il ve ilçede adaylıklar konuşulmaya başladı. Bu süreçte kim belediye başkanı olsun sorusundan daha çok, “nasıl bir belediye başkanı istiyoruz”, hatta “nasıl bir kent yönetimi istiyoruz” sorularına yanıt aramanın daha doğru olduğunu düşünüyoruz.

Bilindiği gibi AKP iktidarının 16 yıllık geçmişi süresince ele alınması gereken en önemli konuların içerisinde ekonomi politik kararlar yer almaktadır. Bu süreç içerisinde hepimizin bildiği gibi sürdürülebilir olmayan rant politikaları esas alınmış, günü kurtaran ülkenin geleceğini düşünmeyen bir savurganlıkla uygulanagelmiştir. Günümüzde yaşadığımız derin krizin esas nedeni budur.

Ranta dayalı ekonomik politikalar sadece kriz yaratmamış, bu süre zarfında kentlerimizde, doğal yaşam alanlarımızda geri dönülmez çok önemli zararlara yol açmış, açmaya da devam etmektedir. Başta İstanbul kenti olmak kentleri yaşanmaz hâle getiren AKP iktidarı, gözünü yeni rant alanlarına çevirirken İzmir ve çevresini ilk hedef olarak belirlemiştir.

Yakın zamanda İzmir ve çevresine ilişkin rant projeleriyle, İzmir’in doğal yaşam alanları yapılaşmaya açılarak, kent ve çevresinde paraya dönüştürülecek ne kadar alan varsa, sonuçlarına bakılmaksızın enerji yatırımları (JES, RES, Termik Santraller vb.), taş ocakları, altın, nikel vb madencilik çalışmalarıyla plansız bir şekilde yok edilmeye çalışılıyor.

Bizler meslek odaları ve emek örgütleri olarak kentlerin, doğal yaşam ve tarım alanlarının, ormanların yanı sıra kent dokusunun ve Kent Kültürünün de gelecek kuşaklara aktarılacak biçimde korunmasının önemli olduğunu biliyor ve bunu her ortamda dile getiriyoruz. Bu konuda da demokrasi ve hukuk çerçevesinde mücadelemizi sürdürüyoruz.

Ancak bu mücadele sürecinde İzmir’deki mevcut yerel yöneticilerden yeterince destek alamadığımızı üzülerek bildirmek zorundayız. Yerel yöneticilerin İzmir’i yaşanmaz hale getirerek, yok edecek bu tür politikalara itiraz etmemesi gerçekten çok düşündürücü ve hatta kaygı vericidir. Ayrıca bu politik kararlara karşı çıkılmadığı gibi kentleşme politikalarında demokratik yöntemlerden uzak, bilimden ve hukuktan yana olmayan proje ve planlarla karşı karşıya kaldığımızı da üzülerek eklemek zorundayız.

Mevcut siyasal atmosfer koşullarında sadece ‘adayın kimliği’ üzerinden seçim kazanmak olanaksız hale gelmiştir. Dolayısıyla, bu seçim sürecini, sadece adayın ‘şahsiyeti’ üzerinden değil, aksine, katılımcı, kamucu ve demokratik, halkçı ve sosyal belediyecilik anlayışının savunulması ve uygulanması üzerinden, bu anlayış ve uygulamayı en iyi yerine getirebilecek adayların seçilebilmesini esas alarak yürütmek gerektiğine inanıyoruz.

Bu nedenle kentlerimizin geleceğini rant yağmacılarından kurtarmak için belediye başkanlıklarına aday belirlerken aşağıda belirlediğimiz kriterlerin tüm partilerce esas alınmasının önemli ve gerekli olduğunu düşünüyoruz:

  1. Şeffaf ve denetlenebilir bir yönetim anlayışı gereği, belediyenin yaptığı ve yapacağı faaliyetleri, ilgili meslek odalarının görüş, öneri ve denetimine açık hale getirecek belediye başkan adayları belirlenmelidir.
  2. Sosyal demokrat bir kent yönetimi, kentin her kesiminin mümkün olduğunca karar mekanizmalarına katılmasıyla mümkündür, bu nedenle kent adına verilecek kararlarda kentlinin görüş ve önerileri mümkün olan en geniş biçimde alınmalıdır.
  3. Kente ilişkin yapılacak her türlü alt ve üst yapı yatırımlarında, öncelikle uzman meslek odalarından görüş alınmalı, büyük projelerde halkın ve demokratik kitle örgütlerinin görüşüne başvurulmalıdır.
  4. Sermaye kesimi yerine kentin önemli bir kesimini oluşturan yoksullara, emekçilere, dezavantajlı kesimlere yönelik politikalar gözetilmelidir.
  5. Su kaynaklarının, havanın kirlenmesine yol açacak, halkın sağlığını olumsuz yönde etkileyecek, kentin doğal hayatını yok edecek projelere izin verilmemelidir.
  6. Merkezi yönetimin aldığı ve kamu zararı net olan kararlara karşı kentteki demokratik kitle örgütleriyle işbirliği yapılarak hukuksal ve demokratik olarak en net tavır gösterilmeli, yağma politikalarıyla mücadele edilmelidir.
  7. Belediye emekçilerinin kadrolu, güvenceli istihdamını esas almalı, liyâkattan taviz verilmemeli, sendikaları tahakküm altına almaya çalışmadan eşit ilişki kurabilmelidir. Sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin İzmir’de yerel demokrasinin gelişiminin bir parçası olduğu bilinmelidir.
  8. Seçildiğinde, bulunduğu makamı kendi siyasi çıkarları için kullanmayacak, belediyeyi şirket gibi görmeyecek, yargı kararlarına uyacak donanımlı kişiler aday gösterilmelidir.”

Emek ve meslek örgütleri olarak yurttaşlarımıza çağrımız, bu gerekleri azami biçimde yerine getiren adaylara oy vermeleri iken, siyasi partilere de aday belirleme süreçlerinde dile getirdiğimiz beklentileri dikkate almalarıdır. Kamuoyuna saygıyla duyururuz.”