BİNLER “BARIŞ MÜCADELESİ İÇİN AYAĞA KALK” DEDİ

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla Alsancak Gündoğdu Meydanı’nda bir miting gerçekleştirildi.

Mitinge çeşitli demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler, meslek örgütü ve sendikaların yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı. Mitingte ilk olarak Halkların Korosu farklı dillerden şarkılarla sahne aldı. Koronun ardından sırasıyla CHP İzmir Milletvekili Kani Beko ve HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit birer konuşma yaptı. İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına ise KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Mustafa Güven bir konuşma yaptı. Güven konuşmasında, milyonlarca insanın yurtsuz hale gelerek mültecileşmesine, insanlık dışı koşullarda sınırlar arasında yaşam mücadelesi vermesine, sığındıkları ülkelerde ırkçılık ve ayrımcılığın hedefi olmasına neden olan savaşların, dünya kaynaklarına hükmeden yüzde 1’lik kesimin en önemli zenginleşme araçlarından biri olmayı sürdürdüğüne dikkat çekerek, “Dünya genelinde askeri harcama miktarı 2018 yılında 1,8 trilyon dolara ulaşırken, Türkiye de, 19 milyar dolarlık harcama ile dünya genelinde en çok savunma harcaması yapan 15. ülke oldu” dedi.  Güven sözlerini şöyle sürdürdü:

“Brezilya’dan Türkiye’ye; tüm dünyada yükselişte olan otoriter, neo-faşist hükümetler, iktidarlarını savaşlar yoluyla sağlamlaştırma, ülke vatandaşlarını iktidarlarının arkasında milliyetçi, saldırgan söylemle sıralama çabasında. Türkiye’de de son 1 yıl içinde yükselen ekonomik kriz, her geçen gün artan otoriter uygulamalar; milliyetçi, savaş çığırtkanı bir dille görünmez kılınmaya çalışılmakta. Ortadoğu’da ABD-Rusya kamplaşmasından faydalanarak Türkiye’yi emperyal bir güç haline getirme amacındaki AKP iktidarı, hem içinden çıkamadığı ekonomik krizi geniş kitlelerin nezdinde ikinci plana itmek hem de destekçisi olduğu cihatçı çetelere Suriye’de alan açmak adına, Suriye Kürtlerinin Kuzey ve Doğu Suriye’deki kazanımlarını hedefe koymakta, ekonomik çöküşün asli sorumlusu olan iktidarını on yıllardan beri çok geniş bir kesime aşılanan şovenizme sarılarak kurtarmaya çabalamakta. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın bir zamanda sarf ettiği “Ekonomik kriz diyorlar. Kalkan uçaklar, helikopterler fıstık, leblebi mi dağıtıyor? Bunların hepsi para değil mi” sözleri, savaşın, çatışmanın, egemenlerin gözündeki işlevinin adeta itirafı niteliğindeydi. Neredeyse her gittiği ülkeden silah satın almış olarak dönen, İHA’lara, SİHA’lara, S-400’lere, savaş jetlerine milyarlarca dolar akıtan Erdoğan’ın savaş hükümeti, sorumlusu olduğu krizin faturasını ise yine emekçilere kesiyor.

7 Haziran seçimlerinden bu yana, ülkemizde seçimler ve demokrasi yerine sürekli olarak savaşçı politikalar tercih edildi, Türkiye’de yeniden barış umudunu yeşertmek isteyen on binlerce yoldaşımızın üstüne 10 Ekim’de Ankara Garında IŞİD bombaları salındı. 102 barışsever katledildi, binlerce yaralı ve sakat insan, yaşam mücadelesine devam ederken.. Katliamın esas sorumlusu kamu görevlilerinin yargılanması engellendi. Bununla da yetinilmedi, darbe girişiminden sonra OHAL KHK’ları ile binlerce barışsever yine işten atıldı.

Barışa, adalete ve demokrasiye duyulan toplumsal özlem, büyümeye devam ediyor. Ancak ne zaman yaralarımızı biraz sarsak, yeni bir savaş ve korku iklimi ile karşı karşıya getiriliyoruz. Barış atmosferinin oluşma umudu, AKP iktidarının anti-demokratik adımları ile zayıflatılıyor. Özellikle milyonlarca insanın iradesini temsilen Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir belediyelerini yöneten belediye başkanlarının geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanlığı’nın kararı ile hukuksuz bir şekilde görevlerinden alınarak yerlerine kayyum atanması, sadece bölge halkının iradesine değil, aynı zamanda halkların birlikte yaşama iradesine ve demokrasiye,  Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümü ihtimaline de bir kez daha darbe vurmuştur.  İktidar, gerçekten huzur ve barış atmosferini arzuluyorsa, yapması gereken ilk işlerden biri, sandığa yansıyan iradeye saygı duymaktır. Halkların bir arada yaşama iradesine karşı, siyasal iktidarın tüm kışkırtıcı politikalarına rağmen, bugün inadına barışı ve demokrasiyi savunmak, adalet talep etmek, hepimizin, tüm yurttaşların en önemli görevidir.

Şu unutulmamalıdır ki; yaşadığımız ülkede ön koşulsuz olarak herkes için barış talep etmek, komşu ülke halkları başta olmak üzere, tüm halklarla barış içinde yaşanmasını istemek ve kendi ülkemizde eşit, demokratik, özgür ve barış içinde yaşamak için mücadele etmek, insan olmanın şartıdır. Emperyalist kapitalist düzenin, insan emeğini ve doğayı talan etmek üzere insanlık aleyhine yürüttüğü savaşa karşı, emeğin talepleri için yürütülecek mücadele ve bu uğurda atılacak her adım, bizleri barışa biraz daha yaklaştırır.  Barış, uğruna mücadele edilmesi gereken, kazanılması gereken politik bir mücadele başlığıdır. Emekçiler için, kadınlar için, ezilen halklar için barış, emeğinin karşılığını alabilmektir. Halkların eşit ve özgür birlikteliğinin sağlandığı, demokratik taleplerinin karşılandığı bir toplumsal mutabakattır. Halkların kardeşliğidir. Sadece bugünü değil, geleceği de savunan ekolojik bir yaşamı hâkim kılmaktır. Ötekileştirmenin ortadan kalkmasıdır. Derelerin özgür akmasıdır. Kadınların eşit, özgürce yaşamasıdır. “Çocuk  hakları var” diyebilmektir. Türcülüğü reddetmektir. Mültecileri düşman görmemek, dayanışmayı büyütmektir.

İşte bizler, böylesi anlamlarla yüklü olan barış için mücadelemizi, her ne pahasına olursa olsun, tüm baskı ve zorlamalara rağmen sürdürmek konusunda buradan bir kez daha söz veriyoruz. 10 Ekim’de Ankara Garı patlamasında yitirdiğimiz yoldaşlarımıza ve barış- demokrasi mücadelesinde yitirdiklerimize söz veriyoruz! Savaşlarda, çatışmalarda kaybedilen milyonlarca insanın anısı önünde saygıyla eğiliyor, emekçilerin ve ezilen halkların kendi hakları için yürüttükleri mücadelenin en temel başlığının barış olduğunun altını bir kez daha çiziyor, tüm yurttaşları bu mücadelede bir araya gelmeye davet ediyoruz. Faşizm kaybedecek insanlık kazanacak. Yaşasın Barış, biji aşiti.”