ÇEŞME PROJESI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu , İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu, Çeşme Çevre Platformu ve sivil toplum örgütleri tarafından Çeşme Turizm Projesi ile ilgili 16 Nisan Cumartesi günü, Çeşme-Alaçatı’da basın açıklaması gerçekleştirilmiştir.


İzmir Barosu Temsilcisi Sinan BALCILAR tarafından okunan basın açıklaması kapsamında: bilirkişi raporu ile de kamu yararı bulunmadığı ve çevrenin tahrip edileceği belirtilen projenin durdurulması için çağrıda bulunulmuştur. 

 

Halkın Olanın Halktan Alınmasına da,

Doğanın Tahrip Edilmesine de İzin Vermeyeceğiz!

Çeşme Talan Projesi yine gündemde…

2020 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesince yapılan “İzmir Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı”nda ve İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Peyzaj Araştırmaları Derneğinin 2019 yılında “İklim Değişikliğine Dirençli Kentler için Bir Çerçeve: Yeşil Odaklı Uyarlama Kılavuzu”nda yer alan analizlere ve 2050-2100 yılları iklim senaryolarına göre, Çeşme İzmir’in kırılgan olan ilçeleri arasında raporlanmıştır. Ayrıca “ortalama toprak sıcaklığı artışı, buharlaşma artışı, toprak nemi azalışı, ardışık kurak günler, toplam yağış miktarından azalış, sıcak hava dalgası gün sayısında artış” faktörlerine göre Çeşme ve çevresi (yarımada) riskli bölgeler arasında gösterilmiştir.

Proje detaylı olarak incelendiğinde; ormanlık alanlar, kıyılar, sit alanları, tarım alanları, sulak alanlar, Önemli Doğa Alanları ve meraların üstün kamu yararı anlayışı ile bütüncül olarak korunması esasından uzak, yarımadanın eşsiz doğal güzelliklerini ve ekosistemini tahrip edici nitelikte olduğu açıkça görülmektedir.

Tarımsal ürünler niteliklerini sadece toprakta değil, ekosistemden de alır. Bu nedenle bölgedeki Sakız Enginarı, Çeşme Sakızı, Çeşme Anasonu önemli değerlerimizdir. Bölgede yetişen Çeşme Kavunu daha yeni coğrafi işaret almıştır. Bu alanda yapılacak her türlü müdahale, ekosistem ve tarımın bütünlüğünü olumsuz etkileyecek, habitatın ve sayısız canlı türünün ölümüne sebep olacaktır. Bu kadar hassas bir alanda bu projenin hayata geçmesi ekolojik felakete sebep olacak bir karardır.

Turizm ile kalkınma hedefini; Turizm Teşvik Kanunu kapsamında rant projelerinin planlanması şeklinde öngören’, tarımsal destekleri her geçen yıl azaltan, tarımı ve sanayiyi dışarıya bağımlı kılan,  özellikle iklimsel krizin bu derece tırmanışta olduğu süreçte doğayı sömürülmesi gereken bir meta olarak gören bu aklı gayet iyi tanıyoruz.

Bu akıl ilk adımını, “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi”nin 2019 yılının Eylül ayında Resmi Gazete’de ilan edilmesi ile atılmıştı. Bu adımı, merkezi iktidar ile yerel yönetim temsilcilerinin bir araya geldiği bilgilendirme toplantıları izlemiş, arada bölgenin sınırları yeniden belirlenmişti. Toplantıların ev sahipliği ise bakanlık tarafından İzmir Ticaret Odası’na verilmişti. Bunun gerekçesi de Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yakın zamanlı açıklamasında ortaya çıkacaktı: Proje “parsel parsel ihale edilecek”ti. Tüccarlıkta deneyim önemliydi ve sayın bakan, bunu en iyi kendinden biliyordu.

2020 yılında, “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi” için ortada bir proje bile olmadığı, sadece okul kitaplarındaki turizm için yapılan tanımların hedeflendiği ortaya çıktı. İstihdam sağlanacaktı, turizm 12 aya çıkarılacaktı, film platoları ve golf sahaları ile uluslararası rakipler ile rekabet edilebilecek, sağlık turizmi ile de dünyaya sağlık dağıtılacaktı. Kamuoyunun ikna olması mümkün değildi ama bakanların, belediye başkanlarının, ticaret ve sanayi odalarının yöneticilerinin yüzü gülüyordu. Ne de olsa, yarımadanın daha büyük bir yağmaya açılması ihtimali bir kez dillendirilmişti.

Başlandı hazırlıklara… “Çeşme Projesi”ni meşrulaştırabilmek için, sürece üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları dâhil edildi. Yağmanın ve yıkımın boyutu örtülebilsin diye, rötuşlar öne çıkarıldı. Proje allanıp pullandı ve makyajlar yapıldı.

20 yıllık iktidarı boyunca, cumhuriyetin kazanımlarını yok etmek için uğraşanlar Çeşme projesinde, “Cumhuriyet Köyü” kurarken karşımıza çıktılar. İçten içe, cumhuriyetin sadece o köyde yaşamasını isteyenler, kurulacak olan o köye “Dinler Bahçesi” eklemeyi de unutmadılar. Ne de olsa, onlara göre pazarlanamayan bir cumhuriyet yaşayamazdı, nitelikli bir pazarlama için de dinin ticarete de alet edilmesi şarttı.

Eğitim sistemini yerle bir eden, Köy Enstitüleri dendiğinde kulaklarını tıkayanlar, ülkenin dört bir yanında eğitimi özelleştiren ve neredeyse İmam Hatipler dışında devlet okulu bırakmayanlar, Çeşme projesi içerisinde tarımı destekleyen “Green School” kuracaklarını açıkladılar. Bu okuldaki çocukların, doğayı ve ekosistem konusunda bilinçlendirileceğini eklediler. “İçerik hiçbir şey, biçim her şeydir” diyenler, Çeşme projesi ile hedef tahtasına konulan doğayı ve ekosistemi, maket haline getirip okulda korunabileceğine inanmamızı istediler.

Ülkemizde yağ kuyrukları oluşurken, doğalgaz ve elektrik faturaları ödenemez hale gelmişken, temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat artışları takip edilemez durumdayken, projede yapılması hedeflenen, tüketeceği su miktarı Kutlu Aktaş Barajı’nın ortalama üretim kapasitesi düzeyinde olan 20 golf sahası için heyecan duymamazı beklediler. Böylece, dünya tarihine yeni bir yaklaşım kazandırdılar: “Ekmek yoksa golf oyna!”

Yetinmediler… Ülkemizin doktorlarına bilet kesip, ülke dışına yollamak isteyenler, Çeşme Projesi kapsamında, sağlık turizmi amaçlı sağlık köyü kurulmasından söz ettiler. Proje sonrasında, “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi”ne halkımızdan kimsenin giremeyeceğini, “parsel parsel” ihale edilecek alanlar sonrasında ülkemize ait bir toprak kalmayacağını düşünmüş olmalılar ki, utanmak ne kelime, bunda bir çelişki görmediler. Herhalde Çeşme projesindeki hastanelerde çalışan doktorlar, ülke dışında çalışıyor kabul edilebilirdi onlar için.

Ne yazık ki, Çeşme projesinde, her şey, burada aktarıldığı gibi oluyor. Eksiği var, fazlası yok! Cümlelerimizin içerdiği ironi, trajedi ve komedi, tam da bu yüzden. Ülkemizin mesleki birikimini temsil eden meslek kuruluşlarının, böyle bir metni kaleme almasının nedeni de, maruz kaldığımız bu “gerçeklik.”

Yoksa aklı başında olan, ülkesine ve halkına karşı sorumluluk duyan herkes, “Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi” sınırları hakkında açılan davada hazırlanan bilirkişi raporunda belirtilen gerçeklere;

  • “doğal, kültürel ve tarihi değerlerin korunması gerektiğine,
  • kısa erimli finansman sorunlarının giderilmesi amacı gerçekleştirilen arazi sunumlarının kamusal kaynak israfı olduğuna,
  • doğanın tahribatının insanlığın yıkımı anlamına geleceğine,
  • tüm üst ölçekli planlarda ‘Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’ ilan edilen alanın yapılaşmaya/kullanmaya/geliştirilmeye kesinlikle açılmaması gereken nitelikteki koruma alanları kapsamında kaldığı değerlendirmesine,
  • projenin hazırlanmasında ciddi gerekçelere dayanmayan ‘gerekçe raporları’ oluşturulduğuna,
  • proje alanının tamamının halka kapalı hale getirileceğine,
  • yaşanacak doğa yıkımının geri döndürülemez olduğuna,
  • proje sonucunda gelecek nüfusun su kaynaklarını ve altyapıyı tamamen yetersiz bırakacağına,
  • tarım topraklarının yok edildiğine

hak verecektir.

Ne demişti, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “Bu bir Çeşme projesi değil, Ege Turizm Merkezinin Çeşme etabı.” O halde, yapılacak olan da bellidir:

Ege’yi de ülkemizi de yaşatmak için, Çeşme Projesi derhal iptal edilmelidir.

Kentimize dönük bu saldırılar sadece belli kurumların konusu değildir. İşte bu yüzden bu alanda bölgemizdeki … (imzacı sayısı) Meslek Odası, Sivil Toplum Kuruluşu, Sendika, Çevre Örgütleri, Kent Konseyleri, Kooperatif, Dernek, Platform yani bu toprağın, bu havanın, bu suyun sevdalıları, geleceğimizi tehlikeye atacak rant projelerine karşı, yapılan ve yapılacak tüm hukuksuzluklara inat, hukukun ve yaşam hakkının üstünlüğünü savunarak omuz omuza mücadele etmeye söz verdik.

Çeşme Yarımadası’ndaki ekolojik yıkım geri dönülemez bir noktaya ulaşmadan, bu yıkımın acilen durdurulması konusunda yetkili kurum/ kuruluşları sorumlu davranmaya, bu talan projesinden vazgeçmeye çağırıyoruz. Yaşam destek sistemi olarak görülmesi gereken bu alanlara sahip çıkmak, iyileştirmek ve korumak yerine tüm bu ekosistemlerin sağlığını geri döndürülemeyecek şekilde bozabilecek mega proje istemiyoruz.  Aksi takdirde, bu kararların altında imzası bulunanlar, gelecekte yaşanacak olası kuraklık, trafik ve koku sorunlarında, “doğal afeti” gerekçe gösteremezler. Çünkü yaşanacak her türlü sorunun faili bizzat kendileridir! Danıştay 6. Dairesini Bilirkişi Raporunun dikkate alarak doğadan, havadan, sudan, topraktan yani yaşam hakkının kutsallığı üzerinden karar vererek kararı iptal etmesini istiyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur